Fatih Altaylı'nın içimi acıtan paylaşımı...

4+4+4+ yasası hakkında yazı yazmadım fakat Fatih Altaylı'nın 3 Nisan 2012 tarihinde köşesinde paylaştıkları benim düşüncelerimin aynası oldular. Ben de yazıyı aynen bloguma koyuyorum ve önemle okumanızı tavsiye ediyorum.

Sıkıysa seçme 03 Nisan 2012 Salı, 
4x3 eğitim sistemi ana babaları epey bir gerdi.
Belirsizlikler, seçmeler, sistemlerin zırt pırt değişmesi, gelecek planları yapan çocukları da, velileri de şaşkına çeviriyor.
Eğitimin kalitesini, şeklini değil de numaralarını tartıştıkça bunun böyle olması çok normal.
“Seçmeli din eğitimi” ise özellikle Anadolu’da ciddi bir “mesele” olacak gibi duruyor.
Nedenini ise bir okurdan gelen şu mektup gayet iyi anlatıyor:
“1 Nisan tarihli yazınızı okudum. Şunu belirtmek isterim ki size katılmıyorum.
Bunun sizin için bir önemi yok, bunu da biliyorum ama ben de neden katılmak istemediğimi sizinle paylaşmak istedim.
Ben de bir anneyim.
Doğuluyum. Orada büyüdüm ve orada okudum. İlkokuldan sonra 6 yıl yatılı okudum. Şu anda İstanbul Bahçeşehir’de yaşıyorum. İki oğlum var. Büyük oğlum özel okulda okuyor. Bunları yazmam gereksiz biliyorum ama kendi çocuklarım için değil daha çok kırsal bölgede okuyan çocuklar için üzüldüğümü belirtmek için paylaştım.
Fatih Bey bizim oralarda dini eğitimin seçmeli olması gibi bir lüksümüz yok. Eğer böyle bir ders varsa buna girmek zorundasınız. Buna hem çevre zorlar, hem de öğretmenler.
Bu eğitimi seçmezseniz diğer derslerden geçmeniz imkânsız hale gelir. Tabir yerindeyse biraz sıkar.
Yatılı okulda okudum. Farklı görüşteki öğretmenler arasında sıkışıp kaldık.
Oruç tutsak bir türlü, tutmasak bir türlüydü. Yemek verilmezdi. Aç kalırdık. Para yok. Kantin yok. Öğretmenlerin büyük kısmı aşırı dinci. Derslerde sınıfta aşağılanırsınız, sınav kâğıdınız iyi olsa bile kanaat notuyla yıkılırsınız. Küçücük bir çocuk için bunları yaşamak nasıl derin izler bırakır bilemezsiniz. Ben 4+4+4 sistemine bile bu seçmeli dersler kadar üzülmedim inanın.
Yani kısacası, yapılmak istenen masum değil, özgürlükçü değil, en azından bizim oralar için değil. Orada öyle seçim hakkı falan yok. Ya seçersin ya da seçersin.
Başka yolu yok.
Saygılarımla...
Bir anne.”
Haklı mı?
Haklı.
Not: Bu satırları yazan annenin adı bende saklı.

Din eğitimi almayana devlet nasıl bakacak?
YUKARIDA okuduğunuz annenin serzenişine benzer pek çok "sıkıntı" ulaşıyor bana.
Belli ki, "din eğitimini seçmeyi" ben özgürlük olarak görüyorum, ama asıl sıkıntılı olan "din eğitimini seçmeme" özgürlüğünün kullanılamayacak bir özgürlük olması.
Bunu söyleyenlere diyecek bir şeyim yok, ama ben de nedense hep şöyle düşünürüm: "Size verilen özgürlüğü kullanmaya korkuyorsanız, o özgürlüğü hak etmemişsiniz demektir."
Okurlardan, özellikle de Anadolu'daki, küçük kentlerdeki okurlardan gelen şikâyetlerden anladığım şu: "Biz bu özgürlüğümüzü kullanamayız. Mahalle baskısına maruz kalırız."
Korkunun ilacı yok ne yazık ki!
Mehmet Akif, İstiklal Marşı'na "Korkma" diye başlıyor. Unutmayın.
Bazı okurlar ise bir başka noktaya dikkat çekiyorlar.
Bunun korkuyla alakası yok.
Onların dikkat çektiği nokta daha farklı.
Diyorlar ki: "Din eğitimini seçmeyenler gelecekte kamuda istihdam konusunda sıkıntı yaşayabilirler."
Yani seçmeli din eğitimi alanların kamuda iş bulmada öncelikli olacağını düşünüyorlar.
Bu bir olasılık mı?
Olasılık.
Bunun böyle olmayacağına ilişkin bir güvence var mı?
Yok.
Bunun çaresi ne olabilir?
Öğrencilerin hangi seçeneği tercih ettiklerinin diplomalarında yer almaması belki bir seçenek olabilir.
Sadece belki!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
back to top